Karizmatik-yarı ‘tanrı’lara karşı Yanal’lar

Karizmatik-yarı ‘tanrı’lara karşı Yanal’lar
Serdar Ali Çelikler yazdı

TÜRK futbol izleyicisinde var bu bakış açısı: “Abi teknik direktörün karizmatik olacak…” Teknik adam dediğin “Mahallenin şekilli abi”si ; “Gerektiğinde baba, gerektiğinde abi”; “Kızdı mı gönlünde ormanlar yakan” biri olacak.

Yahut “Tam karizma”; “Dünya ona hayran..” “Özel biri” v.s gibi özellikleri olacak. Yani Türk otoritesine, Türk futbol izleyicisine göre teknik adam önce ‘Ego sahibi’ olduğunu 100 metreden belli edecek; hatta mümkünse ‘Yarı tanrı’ olacak.

***

Bu sadece biz Türkler’e özel bir durum değil. Bizdeki kadar olmasa da Avrupa’da da bu bakış açısının yansımaları görülüyor. 5. kez finale çıkmış, 2 kez bu kupayı kaldırmış Ancelotti her zaman aynı sayıda kupa sahibi olan Mourinho’dan 10 gömlek küçük görülüyor.

2 kez Şampiyonlar Ligi kazanmış, Bayern’e tarihinin tüm rekorlarını kırdırmış Juup Heynckes gönderiliyor ve yerine o Heynckes’in paramparça ettiği Barca’yı yaratan adam getiriliyor; çünkü Guardiola sadece hoca değil, yarı tanrı… Hiddink’in-Mou’nun-Scolari’nin yapamadığını yapan, hem de Chelse’ye 2 sezon üst üste 2 kez Avrupa kupası kazandıran Di Matteo yeterince ‘özel biri’ bulunmuyor.

İspanya’yı Dünya Şampiyonu yapan Del Bosque ancak ‘saygın dede’ olabiliyor.

Sadece 3 yılda 1 UEFA; 1 Avrupa Süper Kupa, 1 İspanya Kupası, 1 İspanya Süper Kupası kazanan bir Atletico Madrid yaratan Diego Simeone’nin adı misal hala Manchester United gibi bir kulüp için geçmiyor…

Çünkü bu isimler genel olarak sadece işlerini çok iyi yapmaya gayret edip spor-pazarlama unsuru; arzu nesnesi; karizma çıkını gibi sıfatlardan belki bilerek belki istemeden uzak kalıyorlar. Ama futbol eninde sonunda Ancelotti-Simeone-Heynckes-Pellegrini gibi isimlere ‘emeklerinin karşılığını’ veriyor.

***

Tıpkı Ersun Yanal gibi. Başkan ve yöneticilerinin bile kutlamadığı bir şampiyonluk kazandırdı Yanal… Ama “Başarılı-güzel her şeyi” ancak ve sadece bir kişiye mal edebileceğiniz; olumsuz her gelişmede öz kardeşin dahi suçlandığı bir kulüpte Yanal’ın tebrik edilmemesi de normaldir, ‘öncelikli’ olmaması da. Çünkü Yanal ne futboldan gelmiştir ne bir büyük takımda efsane olmuştur ne de ‘karizma’ denen nesneye bulaşmıştır. Sadece çalışmış, işine bakmıştır. O nedenle tebrik edilmez, 12 puanlık fark dikkate alınmaz, “Nasıl olsa başkası da yapardı. Önemli olan yönetimin başarısıdır” kültürü altında ezilmeye çalışılır. O’nun bulunduğu kulüpte zaten ‘Yarı tanrı’ 1 tanedir ve başka birine asla müsamaha gösterilemez.

Buraya kadar her şey normaldir. Anormal olan Yanal’ın hala “Sene sonunda yokum” diyememiş olmasıdır. Çünkü en iyi Ersun Yanal bilir ki futbol her zaman çalışıp-üretene emeğinin karşılığını vermiştir. İster adınız Ersun olsun, ister Carlo, ister Diego…

Başa dön tuşu